13 Ağustos 2008 Çarşamba

Arthur Rimbaud: İlluminations - 6

UYANIK GEÇEN GECELER

I

IŞIL ışıl bir dinleniş bu, ne humma, ne bitkinlik, yatakta ya da çayırda.
Dost bu, ne ateşli, ne zayıf. Dost.
Sevgili bu, ne çeken, ne çektiren. Sevgili.
Hiç bir zaman aranmamış hava ve dünya. Hayat.
- Bu muydu demek?
- Ve düş soğumakta.



II

YENİDEN ortadireğe dönüyor ışık. Rastgele döşenmiş, salonun iki en ucu uyumlu yüksekliklerle birleşiyor. Gece bekçisinin karşısındaki sur, duvar nakışlarnın, havayi sargıların ve yerbilim katlarının ruhbilimle ilgili bir uzanışıdır. - Duygusal kümelerin yeğin ve hızlı düşü her türlü görünüşler içinde her soydan yaratıklarla.

III

GECELEYİN, uyanıklığın lâmbaları ve halıları dalgalar gibi gürültü çıkarıyorlar, geminin teknesi boyunca ve yöresinde o güverte aralarının.

Uyanıklığın denizi, göğüsleri gibi Amelie'nin.

Kağıtlarla yarıya dek kaplanmış duvarlar, zümrüt renkli dantelâdan koruluklara uyanıklığın kumruları düşüyor.
…………….

Kara ocağın plakası, gerçek güneşleri kumsalların: ah! büyü kuyuları; tek görünüşü tanın, bu kez.

GİZEMSEL

Bayırın eteğinde, çelik ve zümrüt çayırlar arasında yün giysilerini döndürüyor melekler.

Alevden çayırlar tepenin doruğuna dek sıçrıyor. Solda tüm öldürümler, tüm savaşlarla çiğnenmiş doruğu çürük toprağın, ve korkunç gürültüler eğrilerini örtüyor. Sağdaki doruğun gerisinde, doğunun, ilerlemelerin çizgisi.

Ve tablonun üstündeki şerit denizlerin, insancıl gecelerin, boruların dönen, sıçrayan uğultusuyla oluşurken,

Yıldızların göğün ve geri kalan bütün her şeyin çiçeklenmiş tatlılığı, bir sepet gibi, - meylin karşısına iniyor, bizden yöne, ve çiçeklenmiş ve mavi yapıyor uçununu üstünde.

ÇİÇEKLER

ALTIN bir basamaktan, - ipek kordonlar, kül rengi tüller, yeşil kadifeler ve güneşte kararmış bronz gibi billûr daireler arasında, - telkâri, gümüşten, gözlerden, saçlardan bir halı üstünde açtığını görüyorum yüksük otlarının. Akik üstüne saçılmış sarı altın paralar, zümrüt bir kubbeyi tutan mahundan ayaklar, beyaz saten demetler, ve yakuttan ince madensi çubuklar bir su gülünü çevirmişler. Mavi koca gözlü ve kardan bir tanrı gibi denizle güneş, diri ve güçlü güllerin yığınını mermer taraçalara çekiyor.

BAYAĞI EZGİ

BİR esinti operamsı gedikler açıyor bölmelerde, - aşınmış çatıların devrini karıştırıyor, - ocakların sınırlarını altüst ediyor, - pencereleri karartıyor.

Bağlar boyunca, ayağımı bir su oluğuna dayayıp, - tümsü aynalar, oymalı bombeler, minderlerle çevrili, böylelikle çağını enikonu belli eden bir arabayla indim. (Gidiyor o) cenaze arabası uykumun, tek başına, (o) çoban kulübesi bönlüğümün, silik ana yolun çayırında dönüyor taşıt: ve camın üst kısmında, sağdaki bir özürde, solgun aysı şekiller, yapraklar, göğüsler dönüp duruyor; - Bir yeşille çok koyu bir mavi görüntüyü kaplıyor. Kumluk bir yerde koşumlar çözülüyor.

- Burada ıslıklar çalınacak boralar, Sodom'lar - Solyme'ler, o yaban hayvanları ve ordular için,
- (Arabacıyla o düş hayvanları beni gözlerime dek o ipek kaynağa daldırmak için o soluğu kesilmiş ulu ağaçlıklar altından yola çıkaracaklar mı)
- Ve yollayacaklar mı, kırbaçlayarak o çalkantılı sular, dökülmüş içkiler arasından bizi, o havlamalarına karşı köpeklerin ....
- Bir esinti ocağın sınırlarını altüst ediyor.

DENİZCİLİK

GÜMÜŞ, bakır arabalar-
Pruvalar, çelik, gümüş-
Dövüyor köpüğü, -
Söküyorlar köklerini böğürtlenlerin.
Akıntıları fundalıkların,
Ve o koca tekerlek izleri alçalan suların,
Döne döne akıp gidiyor doğuya doğru,
Desteklerine doğru ormanın, -
Sütun gövdelerine doğru,
Köşesi o ışık burgaçlarıyla yaralanmış dalgakıranın.

Hiç yorum yok: