24
Kadın giysileri satan bir dükkânda sevkiyat memurluğu için başvurmuştum. II. Dünya Savaşı sırasında eleman yetersizliği olması gerekirdi ama her işe dört-beş kişi başvuruyordu. Adi işler için en azından. Başvuru formlarımızı doldurmuş bekliyorduk. Doğum yeri? Bekâr? Evli? Askerlik durumu? Son çalıştığınız yer? Neden ayrıldınız? O kadar çok başvuru formu doldurmuştum ki tüm doğru cevaplan ezberlemiştim. Yataktan geç kalktığım için son çağrılan ben oldum. Kulaklarının üstünde iki tuhaf saç tutamı olan kel bir adam söyleşti benimle.
"Evet?" diye sordu önündeki forma bakarak.
"Yaratıcılığını geçici olarak yitirmiş bir yazarım."
"Aa, bir yazar, öyle mi?"
"Evet."
"Emin misin?"
"Hayır, değilim."
"Ne yazarsın?"
"Çoğunluk öykü. Bir de yarım romanım var."
"Bir roman ha?"
"Evet."
"Adı ne?"
"Kıyametimin Damlayan Musluğu."
"Hoşuma gitti. Ne hakkında?"
"Her şey."
"Her şey mi? Mesela kanser hakkında mı?"
"Evet."
"Benim karım da var mı o romanda?"
"O da orda."
"Bak sen! Neden kadın elbiseleri satan bir dükkânda çalışmak istiyorsun?"
"Kadınları hep kadın elbiseleri içinde sevmişimdir."
"Çürüğe mi çıktın?"
"Evet."
"Bunu ispatlayabilir misin?"
Evrağı gösterdim. Bakıp iade etti.
"İşe alındın."
28
Öykülerimi elde çoğaltıp postalamayı sürdürdüm. Daha çok çıkardığı FrontfLre dergisine hayranlık duyduğum Clay Gladmore'a yolluyordum. Öykü başına sadece 25 dolar ödüyorlardı ama Gladmore William Saroyan'ı ve birçok başka yazarı keşfetmiş biriydi; ayrıca Shenvood Anderson'un da dostuydu. Öykülerimin çoğunu ret nedenlerini açıklayan bir yazı iliştirip geri yolluyordu. Gerçi küçük yazılardı bunlar ama sıcak ve yüreklendiriciydiler. Büyük dergiler, basılmış, hazır ret yazıları yolluyorlardı. Gladmore'un basılı ret yazısı bile bir sıcaklık taşıyordu: Bunun bir ret yazısı olmasından ötürü üzgünüz ama..."
Gladmore'u haftada dört-beş öykü ile meşgul ediyordum. Bu arada bodrumda, kadın giysileri satan dükkânda çalışmayı sürdürüyordum. Klein henüz kaydırama-mıştı Larabee'nin ayağını; Cox, diğer sevkiyat memuru, yirmi beş dakikada bir merdiven altında bir sigara tüttürebildiği sürece kimin kime üstünlük sağladığını umursamıyordu.
Fazla mesai olağan hale gelmişti. İş saatlerimin dışında daha çok içmeye başlamıştım. Sekiz saatlik iş günü hayal olmuştu. Sabah işe gittiğinde on bir saate fittin. Cumartesiler de dahildi buna. Aslında yarım gün olmalıydılar ama tam gün olmuşlardı. Savaş sürüyor ama bayanlar deli gibi elbise satın alıyorlardı...
On iki saatlik bir gün bitirmiştim. Paltomu giyip bir sigara yakmış, bodrumun merdivenlerini çıkıyordum. Holde ilerleyip kapıya doğru yürürken patronun sesini duydum: "Chinaski!"
"Evet?"
"Buraya gel."
Patron çok pahalı bir puro tüttürüyor, dinlenmiş görünüyordu.
Bu benim dostum. Carson Gentry."
Carson Gentry de pahalı bir puro içiyordu.
Bay Gentry de bir yazar. Yazmakla çok ilgili. Senin bir yazar olduğunu söyleyince seni tanımak istedi. Bir mahsuru yok, değil mi?"
Mahzuru yok."
İkisi de karşımda oturmuş, purolarını tüttürüp bana .Akıyorlardı. Birkaç dakika geçti. Duman çektiler, du-can üflediler, bana baktılar.
Gidebilir miyim şimdi?" diye sordum.
Olur," dedi patronum.
29
Yürürdüm hep odama, altı-yedi blok uzaklıktaydı. Yol boyunca ağaçlar birbirlerinin aynıydı: küçük, kıvrık, yan-donuk, yapraksız. Hoşlanıyordum onlardan. Soğuk ay ışığında yalnız yürüyordum.
Ofiste olanlar aklımdan gitmiyordu. O pahalı purolar, şık elbiseler. Kanlı biftekler ve malikânelerin uzun girişlerini hayal ettim. Refah. Avrupa'ya seyahatler. Güzel kadınlar. Benden çok mu zekiydiler? Tek fark paraydı, ve onu elde etme isteği.
Ben de yapardım! Para biriktirecektim. Bir fikir yakalayıp kredi alacaktım. İnsanları işe alıp, kovacaktım. Masamın çekmecesinde viski bulunduracaktım. İri göğüslü, köşedeki gazeteci çocuğun görünce pantolonuna boşalacağı bir kıça sahip bir karım olacaktı. Ona ihanet edecektim ve o bunu bilecek ama servetimden yararlanmak için kabullenecekti. Yüzlerindeki hayal kırıklığını görmek için insanları işten atacaktım. Hak etmedikleri halde kadınların işine son verecektim.
İnsanların ihtiyacı olan şeydi bu: ümit. Ümitsizlikti insanları cesaretsiz yapan. New Orleans günlerimi anımsadım, yazabilme özgürlüğüne sahip olmak için haftalarca beş sentlik gofretlerle beslendiğim günleri. Ama açlık maalesef insanın sanatına katkıda bulunmuyordu. Zedeliyordu sadece. İnsan ruhunun kökleri midededir. Güzel bir bifteği midene indirip viskini içmişsen beş sentlik gofretle beslenen adamdan çok daha iyi yazarsın. Aç sanatçı efsanesi bir aldatmacadır. Her şeyin bir aldatmaca olduğunu idrak ettiğin an uyanıp insanları kanatmaya, mahvetmeye çalışırsın. Çaresiz kadın, erkek ve çocuklardan bir imparatorluk kurabilirdim - canlarına okurdum o zaman! Gösterirdim onlara!
Pansiyona varmıştım. Merdivenleri çıkıp odama yürüdüm. Kapıyı açıp ışığı yaktım. Bayan Downing mektuplarımı kapının önüne koymuştu. Gladmore'dan kahverengi, büyük bir zarf vardı. Aldım. Reddedilmiş öykülerin ağırlığını taşıyordu. Oturup zarfı açtım.
Sevgili Bay Chinaski:
Bu dört öyküyü iade ediyoruz ama Btrasarhoşu Ruhum Dünyanın Bütün Noel Ağaçlarından Daha Hüzünlüdür başlıklı öyküyü tutuyoruz. Uzun zamandır çalışmalarınızı izliyor, bu öyküyü kabul etmekten mutluluk duyuyoruz.
Samimiyetle,
Clay Gladmore
Yazıyı elimde tutup ayağa kalktım. İLK. Amerika'nın bir numaralı dergisi ilk öykümü almıştı. Dünya hiç bu kadar güzel görünmemişti, gelecek bu kadar parlak. Yatağa yürüyüp oturdum, tekrar okudum yazıyı. Gladmore'un imzasının her kıvrımını inceledim. Kalkıp kabul yazısını komodinin çekmecesine koydum. Sonra soyunup ışıkları söndürdüm ve yattım. Uyuyamadım. Kalkıp ışığı açtım, çekmeceden yazıyı alıp bir kez daha okudum:
Sevgili Bay Chinaski...
Çeviri: Avi Pardo
Metis Yayınları
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder