BOTTOM
GERÇEK, benim büyük yaratılışım için her ne kadar güçlüklerle doluysa da,- gene de Bayan'ın evinde tavanın silmelerine doğru uçan ve kanatlarımı akşamın karanlıklarında sürüyen kocaman kül rengi - mavi bir kuş olarak buldum kendimi.
Onun tapılası elmaslarını ve vücudunun kusursuz yapısını taşıyan karyolanın ayakucunda, diş etleri mor, kaygıdan tüyleri ağarmış bir ayı oldum; gözlerim billur ve gümüş takımlarında konsolların.
Her şey gölge ve kızgın bir akvaryum oldu. Sabahleyin, - çekişici haziran şafağı - kentin yöresinden Sabine'ler gelip boynuma atılıncaya dek, bir eşek (olarak), sızlanmalarımı çınlatarak ve sallayarak tarlalarda koştum durdum.
H
TÜM korkunçluklar bozuyor. Hortense'ın o yıldırıcı davranılarını. Kendiliğinden bir sevdadır yalnızlığı; dipdiri bir sevidir yorgunluğu. Bir çocuk gözetiminde, nice nice çağlar ulusların yaman bir sağlıkbilgisi oldu o. Kapısı açık yoksulluğa. Orada, yaşayan kişilerin aktöresi, onun tutkusunda ya da eyleminde kaybolur gider. - Ey o korkunç ürpertisi ilk aşklann o kanlı toprakta, hem de hidrojenlerle pırıl pırıl! gidin, bulun Hortense'ı.
DEVİNİM
Devinimi ipin, o ırmağın sularının döküldüğü bentte,
Geminin kıç bodoslamasında uçurum,
Çabukluğu rampanın,
Korkunç uğrayışı akıntının
Çekip götürülüyor tuhaf ışıklarla
Sonra o kimyasal yenilik
Vadinin hava hortumuyla çevrili yolcular
ve strom'un.
Fatihleri bunlar dünyanın
Bir zenginlik arayanlar kimyasal kişisel;
Spordu, rahatlıktı onlarla yola çıkmışlar;
Irkların, sınıfların ve hayvanların
Eğitimini götürüyorlar, bu gemide
Dinlenmek ve başdönmesi
O tufansı ışıkta,
O yaman çalışma gecelerinde.
O konuşmalar çünkü, cihazlar, kan, çiçek, ateş ve elmaslar arasında
Kaçıp giden geminin bordasındaki cansıkıcı hesaplar çünkü
- Hidrolik devinimsel yolun ötesindeki bir set gibi kayarak,
Görüyorsun azmanları, sonsuz pırılpırıllar, -o stok çalışmalar,
Sürmüşler kendilerini o uyumsal coşkuya
Ve yiğitliğine buluşun.
O en şaşırtıcı hava kazalarında
Bir çift genç bir kenara çekilip durmuşlar köprünün kemerinde,
- Bu o eski vahşet mi bağışlanan?-
Türküler söylüyorlar ve nöbet tutuyorlar.
SOFULUK
KIZKARDEŞİM, Louise Vanaen de Yoringhem'e: - Kuzey denizine dönük mavi hotozu. - Deniz kazasına uğrayanlar için.
Kızkardeşim Leonie Aubois d'Ashby'ye. Baou (*) vızıldayan ve pis kokan yaz otu. Humması için anaların ve çocukların.
Lulu'ye, - şeytana - Amies zamanındaki o küçük kiliselerle tamamlanmamış eğitimi için bir özlem duyan. Adamlar için.
- Bayan ..... .'e.
Delikanlılığıma, bir zamanların. Bu kocamış evliyaya, keşiş kulübesine, ya da yalvaçlığa.
Usuna yoksulların. Ve o en yüksek rahipler katına.
Sonra bütün tapınışlara, anılmağa değer bir tapınış yerinde ve öylesine olaylar içindeki anlık dileklere, ya da gerçek kötülüğümüze uyarak kendimizi bırakıvermemiz gerek.
Bu akşam o yüksek buzlar ülkesi Cireto'ya, balık gibi yağlı, al gecenin on ayı gibi renk renk, - (yüreği amber ve kav), - o dilsiz tek yakarış için benim, o gece bölgeleri gibi, o kutupsal boşluktan daha amansız olan yiğitliklerden önce gelen.
Ne pahasına olursa olsun, bütün o çağlarla (havalarla), doğa ötesi yolculuklarla bile. - Ama daha yok artık.
______________________________ ______
(*) Baou, Malezyaca, yiiz ölçümü (D. de Graaf'a göre).
PERİ
SEVGİ ve bugündür o, madem köpüklü kışa, yazın gürültüsüne açık bir ev yaptı, içkileri, besinleri arıttı, o ki uçucu yerlerin büyüsü, konutların insanüstü tatlılığıdır. Sevgi ve gelecektir o, kuvvet ve aşk demek olan biz, taşkınlıklar, can sıkıntıları içinde fırtınalı gökte coşku bayraklarının geçtiğini görüyoruz.
Aşktır o, tam bir ölçü ve yeniden türetilmiş, o beklenmedik, olağanüstü akıl ve sonsuzluk: tapılan makinesi yazgısal niteliklerin. Biz onun ve kendimizin korkunç üstünlüğünü biliyoruz hep: ey o sevinci sağlığımızın, hızlı yetilerimizin, ona olan bencil sevgi ve tutku, o ki sonsuz dirimi için sever bizi.
Ve biz onu anarız ve o dolaşır ... Ve tapma başını alıp gidince, çınlar, çınlar verdiği söz: «Boş inanlar, bu eski bedenler, bu karı kocalar ve bu çağlar geride kalsın. Batan, bu çağ!»
Başını alıp gideyim demeyecek o, bir gökten yeniden ineyim demeyecek, kadınların öfkelerinin, erkeklerin sevinçlerinin kurtuluşunu yerine getiremeyecek ve bütün o günahtan sıyrılamayacak: olan oldu çünkü, yaşayarak ve sevilerek.
Ey o solukları, başları, koşuları onun: biçimlerin ve eylemin yetkinliğinin amansız çabukluğu!
Ey o verimliliği aklın ve uçsuz bucaksızlığı evrenin! Vücudu; düşlenmiş kurtuluş, yeni baskıyla kesişen güzelliğin kopması!
Görünümü, görünümü onun! Bütün o eski dize gelmeler ve onun geçişine dinelmiş acılar.
Işığı onun! O çok yeğin musikideki tüm çınlamalı, devimsel yasların kaldırıp atılması.
Adımı! Eski saldırılardan daha büyük olan göçler.
Ey O ve biz! Yitik acımalardan daha sıcak olan böbürlenme.
Ey yeryüzü! Ve o yeni mutsuzlukların yaman ezgisi!
Bizim hepimizi tanıdı ve hepimizi sevdi o. Bu kış gecesi, ona, burunlardan burunlara, gürültülü kutuptan şatoya dek, kabalıklardan sahile, bir bakıştan öbür bakışlara, güçlerden ve o yorgun duygulardan seslenelim, ve görmeyi düşünelim onu ve sonra da tutup gönderelim onu ve bataklıklar altında ve tepesinde kar çöllerinin görüntülerini, o soluk alış verişlerini, vücudunu, ışığını izleyelim
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder